

HZ. AİŞE'Yİ 2 GÜN 2 GECE AĞLATAN HADİSE
Hazreti Aişe radıyallahu anhâ'nın şöyle anlattığı nakledilir:
Allah'ın Resulü bir sefere çıkmak istediÄŸi zaman, zevceleri arasında kur'a çeker ve içlerinden kime isabet ederse beraberinde de onu götürürdü, iÅŸte böyle savaÅŸlarından biri olan Benî Mustalik harbinde çektiÄŸi kur'a bana düşmüştü; Ben de hicâb âyeti nazil olduktan sonra Peygamber aleyhisselâm ile beraber yola çıktım. Devemin mahmilinde kalıyor, bir yerde mola verdiÄŸimiz zaman da orada bulunuyordum. Bu ÅŸekilde yola devam ettik. Peygamber aleyhisselâm bu harbi bitirip döndüğü ve Medine'ye yaklaÅŸtığımız zaman, kafileye konaklamak için izin verdi. Ben de bu istirahat sırasında abdest bozmak için kalkarak gittim. Askerin -mola verdiÄŸi mevkiiden uzaklaşıp abdestimi bozduktan sonra eÅŸyalarımın bulunduÄŸu yere döndüm. Bir de, gerdanlığımı düşürdüğümün farkına vardım ve onu aramaya gittim. Ararken bir süre kalmıştım. Bu arada içinde bulunduÄŸum kafile hareket etmiÅŸ, benim mahmilimin içerisinde olduÄŸumu sanarak, onu alıp deveme yüklemiÅŸler. Mahmilimin içinde olmadığımın farkına varmamışlar. Çünkü kadınlar o vakitler ÅŸiÅŸman olmadıklarından hafif yapılı idiler. Zira çok az bir ÅŸeyler yiyorlardı. Bu sebeple mahmilimi kaldırırken hafif olmasına aldırış etmemiÅŸler. Ben zaten o vakit, genç bir kadındım. Böylece deveyi çekip yola çıktılar. Asker oradan ayrıldıktan sonra ben de gerdanlığımı buldum. Askerin konakladığı yere geldiÄŸim zaman, orada kimseler kalmamıştı. Ben de, orada olduÄŸum yerde kaldım ve beni arayıp döneceklerini düşündüm. Bu hal içerisinde beklediÄŸim yerde otururken, uyku basmış ve uyuya kalmışım.Â
Safvan bin Muattal Sulemî Zekvanî askerin arkasından giderdi. Benim bulunduÄŸum yere gelince, bir insan karaltısı görmüş ve yanıma yaklaşıp beni görür görmez de tanımıştı. Zira hicâb âyeti inmezden evvel beni görürdü. Beni görüp tanıyınca, ölmüş olduÄŸumu zannederek «innâ lillahî ve innâ ileyhi raciûn» demesi ile uyandım. Yüzümü örttüm. Allah'a yemin ederim ki, bunu söylemesinden baÅŸka kendisinden bir söz duymadım.Â
Nihayet devesini dizleri üzerine çöktürdü. Ayağını hayvanın diz kapağına koydu ve bu ÅŸekilde ben deveye bindim. Hayvanı çekerek beni götürdü. Asker günün en sıcak vaktinde bir yerde konakladıktan sonra kendilerine yetiÅŸtik.Â
Bu hadise sebebiyle iftira yürütenler helak oldu. İftirayı yürütenlerin başı Ubeyy bin Selûl idi. Sonra Medine'ye vardık. Ben bir ay hasta halde yattım, iftira edenlerin lafları ağızdan ağıza yayılıyordu. Ben ise bunların farkında deÄŸildim. Fakat, Peygamber aleyhisselâmın bana, daha önce hastalandığım vakitlerde gösterdiÄŸi iltifatı göstermemesi, derdimi fazlalaÅŸtırıyordu. Çünkü Allah'ın Resulü ziyaretime geliyor, «şu hasta nasıl?» demekle kifayet ediyor, sonra gidiyordu. Ben insanlar arasında dolaÅŸan kötülükten habersizdim.Â
Biraz iyileÅŸmeye baÅŸlayınca, bir gün dışarı çıktım. Ummü Mistah da benimle birlikte Menası denilen yere doÄŸru çıktı. Menası bizim kaza-yi hacet ettiÄŸimiz yerdir. Ancak geceleri oraya çıkardık. Bu, evlerimiz yakınında hela yapmaya baÅŸlamadan önce idi. Adetimiz ilk arapların âdeti gibi, ÅŸehrin dışında bir yeri abdest bozmak için kullanmak idi. Evlerimizin içerisinde hela yapmaktan eza duyardık, iÅŸte bu ÅŸekilde Ümmü Mistah ile beraber gittik. Ummü Mistah Abdi Menafin oÄŸlu Ebû Rnhm'un kızıdır. Anası da Hazreti Ebû Bekir'in teyzesidir. İhtiyacımızı tamamladıktan sonra kendisi ile beraber eve doÄŸru yürüdük. Yolda Ummü Mistah'ın ayağı elbisesine takılarak kaydı.Â
Bunun üzerine Ummü Mistah:Â
— Mistah helak olsun! diye söylendi. Ben de kendisine:Â
— Ne kötü konuÅŸtun, Bedir harbine katılmış olan kimseye nasıl böyle dersin? dedim.Â
Ümmü Mistah:Â
— Şuna bak, onun ne söylediğini duymadın mı? diye cevap verdi. Ben:
— Ne söyledi ki? diye sordum.Â
Bunun üzerine Ummü Mistah, iftiracıların konuÅŸtuklarını bana anlattı. Bunu duyunca hastalığım bir kat daha fazlalaÅŸtı.Â
Bundan sonra evime dönünce Peygamber aleyhisselâm yanıma gelerek:Â
— Bu hasta nasıl? diye sordu. Ben de:Â
— Anne - babamın yanına gitmeme izin verir misin? dedim. Bu haberler hakkında ebeveynimden katı bilgi almak istiyordum. Peygamber aleyhisselâm izin verdi. Ebeveynimin yanına geldim.Â
Anama:Â
— Anacığım, bu insanlar neler konuÅŸuyorlar? diye sordum. Anam:Â
— Kızcağızım, üzülme, kocasının kendisini- sevdiÄŸi ve aynı zamanda ortakları da olan, çok az güzel kadın vardır ki, onun hakkında doÄŸru - yanlış ÅŸeyler konuÅŸulmuÅŸ olmasın! dedi.Â
Ben:Â
— Sübhânellah, demek insanlar bunu söylediler! dedim. O gece göz yaÅŸlarım dinmeden, gözüme uyku girmeden aÄŸlayarak sabahladım.Â
Bu mesele ile alâkalı vahiy gecikince, Allah'ın Resulü Ebû Talib'in oÄŸlu Ali ile Zeyd'in oÄŸlu Usame'yi çağırdı. Onlarla ailesinden ayrılıp ayrılmamak hususunda müşavere edecekti. Usâme radıyallahu anh, Peygamber aleyhisselâmm ailesinin suçsuz olduÄŸunu ve Peygamber aleyhisselâmın da onlara karşı olduÄŸunun bilindiÄŸini söyledi ve:Â
— Ey Allah'ın Resulü, aileni terketme, onlar senin iffet sahibi zevcelerindir. Onlar hakkında iyilikten baÅŸka bir ÅŸey bilmiyoruz, dedi... Hazreti Ali ise:Â
— Ey Allah'ın Resulü, Allah sana zevce kıtlığı vermemiÅŸtir. Onlardan baÅŸka çok kadınlar vardır. EÄŸer Hazreti AiÅŸe'nin hizmetini gören cariye Berire'ye sorarsan, o sana doÄŸruyu söyler, dedi.Â
Sonra Peygamber aleyhisselâm Berîre'yi çağırdı ve:Â
— Ey Berîre! AiÅŸe'de bir kötülük gördün mü? diye sordu. Berîre:Â
— Seni hak ile gönderen zâta yemin ederim ki, onda kendisini ayıplayacağın bir şey görmedim. Ancak, o genç bir kadındır. Evinin hamurunu tutar da uykuya dalar, sonra da evin koyunu gelip o hamuru yer. Bundan daha fazla ayıplanacak bir şeyi yoktur, diye cevap verdi.
Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm kalktı ve Abdullah bin Ubeyy bin Selûl'e karşı kendisine yardımcı kimseler isteyerek minberde şöyle konuÅŸtu:Â
— Ey müslümanlar topluluÄŸu, aileme karşı kötü ağız ve çirkin harekette bulunan adama karşı kim bana yardımda-bulunur? diye sordu. Allah'a yemin ederim ki, ailem hakkında hayırdan baÅŸka bir ÅŸey bilmiyorum. Yine kendisinde hayırdan baÅŸka bir ÅŸey bilmediÄŸim bir adama da kötülük ettiler. Halbuki o adam, hiç bir vakit ben olmadan ailemin yanına girmemiÅŸtir.Â
Bunun üzerine Saad bin Muaz radıyallahu anh kalkıp:Â
— Ey Allah'ın Resulü, ben sana yardım eder ve o adamın hakkından gelirim. Eğer Evs kabilesinden ise onun boynunu vururum, kardeşlerimiz Hazrec kabilesinden ise, emir buyurursanız, emrinizi yerine getiririz, dedi.
Bu açıklama karşısında Hazrec'lilerin reisi olan Saad bin Ubâde radıyallahu anh kalktı. Saad bin Ubâde bundan önce iyi bir kimseydi, fakat bu anda kabile hislerine maÄŸlûp olarak Said bin Muaz'a dedi ki:Â
— Allah'a yemin ederim ki, yalan söylüyorsun. Sen onu öldüremezsin, öldürmeye gücün de yetmez!Â
Buna karşılık olarak Saad bin Muaz'ın amcaoÄŸlu Useyd bin Hudayr radıyallahu anh konuÅŸtu ve Saad bin Ubâde'ye:Â
— Allah'a yemin ederim ki, sen yalan söylüyorsun, onu muhakkak öldürürüz, sen münafıkları tutan bir münafıksın, dedi. Bu ÅŸekilde iki Ensâr kabilesi Evs ile Hazrec'liler arasında durum gerginleÅŸti. Hattâ Peygamber aleyhisselâm minberde iken kavga etmeye hazırlandılar. Allah'ın Resulü de onları devamlı olarak sakinleÅŸtirmeye gayret etti. Nihayet sustular, Peygamber aleyhisselâm da sükût etti.Â
— O gün gözyaÅŸlarım kesilmeden ve gözlerime uyku girmeden aÄŸladım, iki gün, iki gece aÄŸlarken anne-babam yanımda bulunuyorlardı. AÄŸlamaktan yüreÄŸimin parçalanacağını sanıyorlardı. Her ikisi yanımda oldukları halde, Ensârdan bir kadın yanıma gelmek için izin istedi. Girmesine izin verdim. Girip oturdu ve benimle beraber aÄŸlamaya baÅŸladı. Biz bu hal içerisinde aÄŸlarken, Peygamber aleyhisselâm içeriye girdi. Selâm verdikten sonra oturdu. Halbuki bu dedi - koduların ortaya çıktığı zamandan beri hiç yanımda oturmamıştı. Bir ay hakkımda vahiy inmediÄŸi halde beklemiÅŸti.Â
Oturunca önce ÅŸehadet getirdi. Sonra şöyle buyurdu:Â
— Bundan sonra, ey AiÅŸe, hakkında şöyle şöyle bazı ÅŸeyler duydum. EÄŸer suçun yoksa Allah seni temize çıkaracaktır. Bir suç iÅŸlediÄŸin, Allah'a tevbe ve istiÄŸfar et. Çünkü kul, günahını itiraf edince Allah onu afveder. Peygamber aleyhisselâm konuÅŸmasını bitirince, gözyaÅŸlarım kuruyup kesildi, bir damla dahi akmadı.Â
Babama:Â
— Peygamber aleyhisselâmın söylediklerine cevap ver! diye söyledim. Babam:Â
— Allah'ın Resulüne ne söyleyeceÄŸimi bilmiyorum, dedi. Bu defa anneme: -Â
— Sen cevap ver! dedim. O da:Â
— Ben de Allah'ın Resulüne ne diyeceÄŸimi bilmiyorum, diye konuÅŸtu.Â
Bunun üzerine, çok Kur'ân okumayan genç bir kadın olduÄŸum halde, dedim ki:Â
— Allah'a yemin ederim ki, ben, bu dedi - koduyu iÅŸittiklerinizi, bunun içinizde yer ettiÄŸini ve doÄŸru olduÄŸunu kabullendiÄŸinizi biliyorum. Suçsuz olduÄŸumu söylesem ki, Allah suçsuz olduÄŸumu bilir, inanmayacaksınız. Allah'ın suçsuz olduÄŸumu bildiÄŸi bir ÅŸeyi kabul etsem, ona inanacaksınız. Allah'a yemin ederim ki, ben, size Yusuf aleyhisselâmın söylediÄŸinden baÅŸka bir misâl bulamıyorum. O, «Sabr-ı cemilden baÅŸka bir ÅŸey kalmamıştır.» (Yusuf Sûresi) demiÅŸti. Sizin ÅŸu anlatışınıza karşı sığınılacak ancak Allâhü Teâlâ'dır.Â
Bunu söyledikten sonra, dönüp yatağıma yattım. Katî olarak suçsuz olduÄŸumu biliyordum. Ancak, Allah'a yemin ederim ki, Allâhü Teâlâ'nın hakkımda kıyamete kadar okunacak bir vahiy indireceÄŸini sanmıyordum. Buna göre, durumum Allah'ın, hakkımda vahiy suretiyle bir ÅŸey buyuracağı kadar deÄŸerli deÄŸildir. Fakat, Peygamber aleyhisselâmın, Allâhü Teâlâ'nın -beni tebrik ettiÄŸine dâir bir rüya görmesini ümid ediyordum.Â
Allah'a yemin ederim ki, Peygamber aleyhisselâm bu meclisten ayrılmadan ve ev halkından bir tek kimse dışarı çıkmadan Allah'ın Resulüne vahiy geldi. Vahyin ÅŸiddetinden kendisine ânzî bir hal oldu. Hattâ vahyin ağırlığı dolayısiyle, kış mevsiminde bulunduÄŸumuz halde, inci gibi ter dâneleri yüzünden akıyordu.Â
Vahyin nazil olması sona erince, gülerek ilk söylediği şey:
— Ey ÂiÅŸe, Allah suçsuz olduÄŸunu bildirdi, sözü oldu.. Bunun üzerine annem:Â
— Kalk, Allah'ın Resulünün yanına git! dedi. Ben:Â
— Hayır, gitmem ve ancak Allâhü Teâlâ'ya hamdederim, dedim.Â
Nihayet Allâhü Teâlâ «iftirayı yapanlar sizden küçük bir zümredir...» (Nur Sûresi) meali ile baÅŸlayan on âyetin hepsini indirdi.Â
Allâhü Teâlâ, suçsuz olduÄŸumu ifade buyuran bu âyetlerini indirdiÄŸi zaman, Hazreti Ebû Bekir radıyallahu anh: -Â
— Allah'a yemin ederim ki, AiÅŸe hakkında bu iftiraları söyledikten sonra Mistah'a hiç bir zaman artık yardımda bulunmayacağım, dedi. Halbuki Mistah fakir ve Ebû Bekir'in akrabası olduÄŸu için ona devamlı yardımda bulunurdu. Hazreti Ebû Bekir böyle deyince Allahü Teâlâ, «Sizden zengin ve fazilet sahibi kimseler, akrabalarına, miskinlere, Allah yolunda hicret edenlere bir ÅŸey vermeyeceklerine dair yemin etmesinler. Avf ve bağış ile muamele etsinler. Allah'ın günahlarınızı maÄŸfiret etmesini istemiyor musunuz? Allah maÄŸfiret edicidir, merhamet sahibidir.» (Nur Sûresi) mealindeki Ayet-i Kerîmeyi inzal buyurdu.Â
Bu Ayet-i Kerime nazil olunca, Ebû Bekir radıyallahu anh:Â
— Bilâkis, ben Allah'a beni mağfiret etmesini istiyorum, dedi ve Mistah'a yapmakta olduğu yardımı tekrar vermeye başladı, bu yardımı asla kendisinden esirgemeyeceğim, diye söyledi.
Hazreti AiÅŸe devamla der ki:Â
Peygamber aleyhisselâm benim meselem hakkında Zeyneb binti CahÅŸ radıyallahu anhâ'ya da sorar ve:Â
— Ey Zeyneb, bildiÄŸin ve gördüğün bir ÅŸey var mı? derdi. Zeyneb de: — Ey Allah'ın Resulü, kulağımı ve gözümü korurum. Hayırdan baÅŸka bildiÄŸim bir ÅŸey yok, diye cevap vermiÅŸti.Â
Zeyneb radıyallahu anh, Peygamber aleyhisselâm'ın zevceleri içinde kendini, benim derecemde kabul ederdi. Allah onu muhafaza etti. Fakat kız kardeÅŸi Hamne, onun lehine benimle mücadele etmeye teÅŸebbüs etti ve iftirayı yapanlardan helak olanlar arasında o da helak oldu. Yani ona da kazf cezası tatbik edildi.Â
Suçsuz olduÄŸuma dâir vahiy nazil olunca Peygamber aleyhisselâm minbere çıkıp bunu anlattı ve inen âyetleri okudu. Minberden indikten sonra da iki erkek (Hassan bin Sabit ve Mistah bin Usâse) ile bir kadına (Hamne binti CahÅŸ) iftira cezasının tatbik edilmesini emir buyurdu ve bunlara ceza uygulandı. (Bu sahabîler daha sonra tevbe etmiÅŸlerdir.)Â
(Buhari, Müslim, Tirmizi)
Kaynak :Â www.hikayearsivi.net